Konferans

Bir İnsan Hakkı Olarak Akademik Özgürlük

Uluslararası Çevrimiçi Konferans

14-15-16 Aralık 2020

Konferans web sitesi Avrupa Birliği tarafından maddi olarak desteklenen "İnsan Hakları Akademisini Sivil Topluma Taşımak" projesi kapsamında hazırlanmıştır. İçerik KAGED'in sorumluluğundadır ve Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.

Sonuç Bildirgesi

İnsan Hakları Okulu (İHO) 2018’de çalışmalarına iki temel amaç güderek başladı. İlki, alternatif bir akademik alan yaratmak, ikincisi de akademik özgürlüğün bir insan hakkı olarak tartışmaya açılmasını sağlamaktı. İlk amacını hayata geçirebilmek için 20 çevrimiçi insan hakları atölyesini ücretsiz olarak katılımcılara açtı. İkinci amaç doğrultusunda akademik özgürlüğün neden bir insan hakkı olarak tartışılması gerektiğini ortaya koyabilmek ve Türkiye’de olağanüstü hâl koşullarının akademiye verdiği zararı bu bağlamda tartışabilmek için saha araştırmalarına ağırlık verdi. İHO bu iki amacı hayata geçirebilmek, olağanüstü hâl koşullarında insan hakları alanında doğan boşluğu, sivil topluma insan hakları uzmanlığını taşıyarak kapatabilmek için yaz ve kış okulları, seminerler, çalışma metinleri ve YouTube programları gibi farklı araçlarla faaliyetlerini sürdürmektedir.

14-16 Aralık 2020 tarihlerinde uluslararası ve çevrimiçi olarak düzenlenen Bir İnsan Hakkı Olarak Akademik Özgürlük Konferansı bu genel çerçeve içinde, ama özel olarak akademik özgürlüğü bir insan hakkı olarak uluslararası alanda tartışmaya açacak bir platform olarak tasarlandı. Konferansta akademik özgürlüğün tanımı, Türkiye’ye özgü tarihsel arka planı, olağanüstü hâl koşullarında ve çeşitli otoriter rejimlerde akademik özgürlükler ve ihlaller ayrıntılı olarak tartışıldı. Uluslararası örnekler aracılığıyla otoriter rejimler altında akademik özgürlüğün hangi ideolojik söylemlerle ve araçlarla baskı altında tutulduğu ele alındı ve akademik özgürlüğün insan hakları literatürüyle ilişkisi tartışmaya açıldı.

Türkiye’de akademinin kültürel hegemonyanın taşıyıcısı olmaya başladığı 1960’lardan itibaren akademik özgürlük, akademisyenlerin çalışma alanları, eleştiri odakları ve siyasi etkileri özelinde tartışılagelmiştir. Bu bağlamda akademik özgürlük iddiası, ya bir insan hakkından ziyade bir imtiyaz olarak konumlandırılmış ve söz konusu imtiyazdan vazgeçilmemesinin elzemliğine odaklanılmış ya da sadece ifade özgürlüğü bağlamında tartışılarak akademik özgürlüğün kendine özgü dinamikleri görmezden gelinmiştir. Akademiyi toplumsal alanın dışına atan “imtiyaz olarak akademik özgürlük” anlayışının kör noktası, akademinin kamusal alanın bir bileşenine dönüşmüş olmasını gözden kaçırarak, akademiyi kolektif haklardan uzak konumlandırmasıdır. Oysa nasıl ki basın özgürlüğü sadece gazetecilere özgü bir hak olarak ele alınamaz ve hakkın ihlali toplumsal alandaki yansımalarıyla birlikte ele alınırsa, akademik özgürlük de sadece akademisyenler ve/veya sadece üniversiteler bağlamında ele alınamaz.

1997 tarihli UNESCO tavsiye kararında açıkça ifade edildiği üzere akademik özgürlük, sadece akademisyenleri değil öğrencileri ve idari çevresini de içerecek şekilde belli bir kamuyu ilgilendiren, temel insan haklarının teminatı olarak işlev gören bir hak olarak tanınmalıdır. Çünkü, akademik özgürlüğün ihlaliyle birlikte gelen bilgiye erişim, bilgi üretme ve paylaşma konusundaki kısıtlamalar, ekonomiden sağlığa kadar pek çok alanı etkileyecektir. Böyle değerlendirildiğinde akademik özgürlüğün ilişkili olduğu kamu genişler ve akademik özgürlüğü bir insan hakkı olarak ele alma gerekliliği ortaya çıkar.

Bu bağlamda, konferansta ele alınan Türkiye, Fransa, ABD, Hindistan, Macaristan ve Çin örnekleri hem akademik özgürlük ile insan hakları arasındaki doğrudan ilişkiyi hem de akademik özgürlük ihlallerinin kamusal alandaki etkilerini ve yansımalarını açığa çıkarmıştır. Ele alınan otoriter rejimlerde ilk kısıtlanan akademik alanların insan hakları ve toplumsal cinsiyet çalışmaları olarak karşımıza çıkması, ulusal değerler ve çıkarlar gözetilerek akademiye uygulanan baskının meşrulaştırılması, bu giderek daralan alanın kamusal alandaki tartışmaları beslemekten sansür ve oto-sansür nedeniyle uzaklaşması da bu bağlamda dikkat çekicidir.

Dolayısıyla, akademik özgürlük, bir insan hakkı olarak tanımlandığı ölçüde bir ödev olarak de ele alınmalıdır. Zira, temel insan haklarını savunabilmenin bir aracı olarak akademik özgürlük, bilimsel bilginin kamusal etkisi ve kullanımı bakımından, insan hakları ihlallerini önlemek konusunda etkili bir araçtır. Akademisyenin imtiyazlı bir özneden ziyade kamuya konuşan bir fail olarak kavranmasını gerektiren böylesi bir anlayış, entelektüel bir konumlanış aracılığıyla sivil toplumun güçlenmesine katkı sunarak toplumsal tıkanmaların önünü açabilir, toplumlara ihtiyaç duydukları barış ve huzur ortamının tesis edilmesi konusunda yardımcı olabilir. Bu aşamada akılda tutulması elzem olan konu, alternatif alanlar açma gayesindeki bu teşebbüslerin, itiraz ettikleri kurumsal sorunları teğet geçerek, benzer sorunları yeniden üretme riskidir. Bir insan hakkı olarak akademik özgürlük anlayışı, akademik çevrenin faillerinin bilme ve eleştirme özgürlüğü aracılığıyla, temel insan haklarının toplumsallaşmasını mümkün kılacaktır.

Bir İnsan Hakkı Olarak Akademik Özgürlük Konferansı’nda üniversitenin serbest piyasanın bileşenlerinden biri olmaya itilmesi de hem akademik özgürlüğün bir kavram olarak ortaya çıkması ve gelişmesi bağlamında hem de günümüzde akademik bilginin kamusal alanda özgürce dolaşıma girmesi ve herkesin bilgiye erişimi önünde bir engel olarak ele alınmıştır. Akademik bilginin kamusal alanda özgürce dolaşıma girmesi ve araştırmacıların çalışma alanlarında gerçeğe ulaşmak için yegane sınırın akademik özgürlüğün sınırları olması gerekliliklerine rağmen, bilgiye erişim piyasa ve devlet elinde tekelleşmekte, özellikle otoriter rejim örneklerinde gördüğümüz gibi bu araç akademiyi iktidarın değerleri ve çıkarları çerçevesinde “düzene sokmak” için de kullanılmaktadır. Bu bağlamda, Bir İnsan Hakkı Olarak Akademik Özgürlük Konferansı’nda kamu üniversitelerinin zayıflatılmasının veya yeniden piyasaya uygun hale sokulmasının örneklerine değinilmiş, özelleştirmenin akademinin kamusal tezahürlerini erozyona uğratan girdilerden biri olduğu sonucuna varılmıştır.

İHO için bu konferans akademik özgürlüğün bir insan hakkı olarak tartışılmasının sonu değil, başlangıç noktasıdır. İHO, bundan sonraki çalışmalarında bu tartışmayı derinleştirerek akademik özgürlük ihlallerini takip etmeyi sürdürecektir. Bu doğrultuda akademi ile kamusal alan arasında gün geçtikçe derinleşen uçuruma eleştirel düşünce ve akademik özgürlük ilkeleri temelinde alternatifler üretme çabasını sürdürecektir.